Askınyolusiirdengecer
  Yeni sayfanın başlığı
 


 

UNUTURSUNDiYE


 

askinyolusiirdengecer

 

askinyolusiirdengecer

 

UNUTURSUNDiYE

 

UNUTURSUNDiYE


 

UNUTURSUNDiYEUNUTURSUNDiYEUNUTURSUNDiYEUNUTURSUNDiYEUNUTURSUNDiYEUNUTURSUNDiYEUNUTURSUNDiYE

 

 

UNUTURSUNDiYEUNUTURSUNDiYEUNUTURSUNDiYEUNUTURSUNDiYEUNUTURSUNDiYEwww.x-love.tr.ggUNUTURSUNDiYE


HER ZAMAN AŞK

Aşk anlık bir şey. Herkes herkese aşık olabilir. Önlenemeyen sarsıntıdır aşk. Zaten önlenemiyorsa aşktır en çok. Engellenemiyorsa... kaçamıyorsan... kendini tamamen unutabşliyorsan...

Aşk anlık bir şey...Bir an,insanın içindeki o dev duvardaki,kritik bir taşın hareketi...Yıkılması aslında çok güç ve hatta neredeyse olanaksız o duvar,titremeye,zaman zaman tüm ağırlığını hissettirerek sallanmaya başlar.
Bunun ürettiği korkuya bağlı bir duyarlık...


Aşk işte...

Bu yüzden aslında herkes herkese aşık olabilir...Giderek,belki de aslında herkes herkese aşıktır da,bunu bilmez...
O taşın hareketidir bunu anımsatan...
Bu yüzden bitti denen aşklarda bile en acılı duygu anımsayışlardır...
Aşk anımsamaktır
Ve elbette fark etmek.


Neyi mi?

Tam o an,oduvarı sarsan neyse;bir bakış,bir duruş,bir söz,susuş...

Her şeyi anınsayanlarınve yaşadıklarını hissederek yaşayanların çektiği nevrotik sancının sebebi,çokca bu değil mi?
Çünkü ilk neden ,özünde önemsizdir.
Çünkü;"neden"herşey olabilir...


Her şey...

Nedenlerin genellikle önemsiz olması,hayatımızı oluşyoran süreçte,aşk dışında şeyler için de elbette geçerli...
İşte bu nedensizlik yada önemsiz nedenlerin başlattığı o önlenemeyen sarsıntıdır aşk...
Zaten önlenemiyorsa aşktır en çok...
Engellenemiyorsa
Kaşamıyorsan...
Ve ferk ettiysen...
Bilinmeyen bir duruma dair saptama yapmak anlamlımı bilmiyorum...
Ama o fark vardır...
O kadın artık bütün diğer kadınlardan,o adam diğer bütün adamlardan farklıdır.
O an "hep"tir...
Olan bitan "hep",o anda olup biter...
Cinayetler,aldatış yada kaçışlar,hep o an ve hep o an içindir.
O anı sonsuz kılmak çabasımı,unutamayacak olmanın yarattığı bir cinnet mi?
Ne fark eder?
Öyledir ve artık hep öyle kalacaktır.

 Farkların giderek artması,ölçüsü tutulamayan ve hızla derinleşen bir tutkı ve önceden dünyaya yansıttığın acımasızlığın bir yansıması olarak,kendine ve aşık olunana kişiye dönüşür.
Her şey ona dönüşür...
O,her şeydir...
O zaman aşktır ve mutluluk veren acı çektiren ve acı çeken,özlenen ve özleyen,giderek söylenen ve söyleyen,birbirine karışır:
Bir olur...

Kendini aynada görmesen ve kendi sesini duymasan,eskiden bir "kendin" olduğunu bile anımsayabilirsin...
Unutabilirsin...
Ve unutmak...
Elbette aşkı yok sayabilmek için gereken en büyük,en gerekli yalandır.
"Unuttum" yalanı olmasa varoluşun tehlikeye girer...
Unutuğuna inanmak zorundasın.
Ve tüm inançlar gibi,kendisi için ne gerekiyorsa doğrusu odur...
Unutmak;ilaçtır.
"Bir aşkı;ancak,bir başka aşkla yok edebilirsin" demişti birileri.
Tabutuna çaktığın yeni bir çividir her aşk...
Elbette mezarının görkemi,çivilerin çokluğuyla değil,hala o tabutu parçalamaktan korumalarıyla güçlenecek...
Aşk...Mümkündür...
Ve ben aşığım...
Ötekileri unuttum...

 

 
                    UNUTMAK KOLAYSA SEN ZOR OLANI SEC SEVMEYi DENE
 

Kimdi giden kimdi kalan gidenmi suçludur her zaman aslında giden değil kalandır terk eden giden bu yüzden gitmiştir zaten... 

 

 

 

 

askinyolusiirdengecer

 

askinyolusiirdengecer

 

UNUTURSUNDiYE

 

UNUTURSUNDiYE








 

İLİŞKİ ve MENFAAT

Yıllar süren aşklara gıpta ile bakıyoruz artık. İlişkilerimiz kısa sürüyor. Neden? Çünkü karşımızdakinden verebileceğinden daha fazlasını ister olduk. Çünkü menfaatimiz ilişkimizden daha önemli hale geldi.

Bir birlikteliğe başlamamız hep menfaatimizin bizi tetiklemesiyle olmaz mı? Karşı cinsten hoşunuza giden biriyle birliktelik yaşamamın temeli, ruhsal ve bedensel tatmini yaşamak, onun yardımıyla mutlu olmak, en basite indirgersek yanımızda bir partner olarak dolaştırmak, gezmek, yemek yemek, dolaştırmak, iyi vakit geçirmek...

Sevgi Olmazsa

Bu böyle uzar gider, ama başlangıcın temelinde menfaat yatar. Zaman ilerledikçe, bu birliktelik sevgi ile harmanlanırsa eğer, işte o zaman düzgün bir hal alır. Tabii ki sevgi kahramanının ortaya çıkabilmesi için en başta sıraladığım özellikleri birlikte olduğunuz insanda bulmanız lazımdır. Yani birbirinizi sevebilmeniz için onun sizin isteklerinizi yerine getirebilecek, isteklerinize cevap verebilecek biri olması gerekiyor.Günümüz için geçerli olan ilişki standardı tamamen böyle. Duygusallık, romantizm gibi kavramların bir ilişkide sıralanması değişti artık. Birbirine iyice ısınamayan insanlar, haliyle en son romantizmi yaşıyorlar. Neden birbirlerine ısınamadıklarını sorarsanız, tek sebebi menfaat kavramının ortaya çıkmasıyla , kişilerin davranışlarının değişmesi, samimiyetten uzak yapmacık olmaları . yaşanan ilişkilerin çoğu günümüzde artık böyle. Mutlaka istisnai durumlar vardır.

Neden Böyle Oldu?

Tek bir sebebi var; insanların gözü açıldı. Zaman kısa ve çok çabuk ilerliyor. Herkes ne yaşadığına bakıyor. Peki bu kötü mü derseniz çok göreceli olduğunu söylerim ve yaşanan şeylerin kalitesi düşer diye de eklerim.

Kadınlar Açısından

Kadınlar açısından bakarsak, yıllarca ezilip aşağılanmış ve hatta bir kısmı hala ezilen ve aşağılanan kadınlar içinde bulunduğumuz devrin en güzel ilkelerinden biri olan eşitlik sayesinde bir çok eziyetten kurtulmuşlardır. Ama bu ani rahatlama onlarda cinsellik açısından büyük bir devrim yaratmalarına sebep olmuştur. Yüzyıllar boyu kadınları parmaklarında oynatan erkekler de artık kadınların oyuncağı olabiliyorlar. Ve artık kadınlar da artık bir tek eşle yetinmez oldular. Bunun nedeni 20. Yüzyıldan itibaren kadınların beyinlerinin rahat bırakılması, düşünmemeleri için yapılmış oyunlardan vazgeçilmesidir. Kadın düşündüğünü uygulayabilme özgürlüğüne de kavuştuğuna göre erkeklerle cinsellik açısından eşittir.

 Cilsel Tatminsizlik

''Aldatan kesim erkektir '' diye bir şey kalmadı. Yani kesim diye bir şey kalmadı. İnsanlar ilişkilerinde birbirlerini aldatır oldular. Ve bunun temel sebebi tatminsizlik. Manevi tatminsizlikte değil; doğrudan cinsel açlık.Aldatılma korkusu içten içe hepimizi kavurmaz mı? Çünkü ah şu elektrik denilen şey bazen hiç umulmadık insanları bir araya getirmiyor mu? Buda bize bence paranoya olarak geri dönüyor.



Eksikliği Tamamlama

Bir de başka bir durum var ki o daha da beter. Bazılarımız gerçekten bir ilişkide gerçekten aradıklarımın hepsini bulamayınca eksik kalan yönleri başkalarında arama özgürlüğüne kişilik acısından sahipler. Ama bir kısmı da var ki aldatma denildiğinde rengi uçuyor. İşte bu kişilerde aradıklarını bulamamanın ve beklentilere cevap alamamanın sonucunda içine kapanıyor, dengesiz bir hal alabiliyor ve haliyle beraber oldukları kişileri çok rahat kırabiliyor. Eğer böyle bir tavrınız var ise şimdiden söyleyeyim karşınızdaki gerçekten neden ona tavır aldığınızı anlayamıyor. Siz ise onun her zamanki gibi pat diye anlamasını bekliyorsunuz.


Çözüm : Sabır

 Peki bunların çözümü var mı var ise nedir? Karşınızdaki insandan size verebileceğinden daha çok şey beklememek ve elinizdekilerle mutlu olmak hem sizi rahatlatır hem de karşınızdakini tanıma ve sevme fırsatı verir. Çünkü sevgilinizin sizin isteklerine göre ki eğer katlanmaya niyeti var ise kendisini değiştirmeye çalışarak içine kapanmasını engeller ve bu tutumunuz sayesinde sizinle daha çok ilgilenir. Hatamız artık her şeyi çok çabuk elde etmeye çalışmamız. Çünkü çok sık sevgili değiştirip mutlu olamayan insanların sorunu da bu bence. Gerçekten de sabır hayatın her alanında olduğu gibi doğru bir ilişki içinde kullanılabilir bir anahtardır.

 

 

 

   

 

 

UNUTURSUNDiYE

 

 
UNUTURSUNDiYE
 

UNUTURSUNDiYE

UNUTURSUNDiYE

AŞK KORKAKLARI

Aşk ayaklarınızın ucuna kadar geliyor ama kaçıyorsunuz. Çünkü görmüyorsunuz. Çünkü "acıların tiryakisi olmuşsunuz" içinizdeki acılarla yaşamak kolayınıza geliyor.

Herkes kendince bir şeyler yaşıyor. Yaşarken acılarla da karşılaşıyorsunuz kuşkusuz. Hatta bazen " Ben öyle çok acı yaşadım ki…" bile diyorsunuz. Yaralar açılıyor içinizde. Her yara kendi acısını besliyor. Siz unutmayasınız diye yaralar acılarınızı büyütüyor, kapatamıyorsunuz yaralarınızı. Kapatmaktan korkuyorsunuz. Çünkü yaranızı kapatmazsanız, kurcalamazsanız, deşmezseniz acılarınızla yüzleşemezseniz, bir daha yara almamayı, acı duymamayı umuyorsunuz.



Acıyı kanıksamak

Acıyla yaşarken, hatlarınızın daha hafif geleceğini sanıyorsunuz. Öyle bir an geliyor ki, hataların ve onların açtığı yara hayatınızın bir parçası haline geliyor. Kanıksıyorsunuz acıları. "Ben zaten her acının tiryakisi olmuşum" diyerek ruhunuza aykırı gelen bir hayat felsefesi oluşturuyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki artık hiçbir şey acıtmıyor içinizi. Çünkü acı siz oluyorsunuz. Acı sizi acımasız yapıyor. Kendinize olduğunuz kadar başkalarına da acımasız oluyorsunuz.

Aşk yanı başınıza kadar geliyor ama acıyı kanıksamışsınız ya, duymuyorsunuz sesini, görmüyorsunuz. Çünkü aşkın gücü sizi aşıyor. Sizi daha da güçsüz bırakmasından endişe ediyorsunuz. Ve kendi kendinizi telkin ediyorsunuz.

Aşk bencildir istenmediği yerde durmaz.ben istemiyorsam çekip gider. Güvenmemeliyim. Herkes yalancıdır. Zaten aşk da yalandır. Kovduğunuzu sanıyorsunuz aşkı. Oysa asıl kovduğunuz kendi ruhunuz. Başkalarının sizi sevdiğini unutun ve şöyle düşünün. Acaba siz gerçekten kendinizi seviyor musunuz.? Sevgi başkalarının dışardan size verecekleri bir şey değil. Sevgiyi önce kendi içinizde büyütmelisiniz, sabırla ve inatla. Ancak sevgi şar içinizin kanayan yaralarını. Çünkü sevgi içinizin ta kendisidir. 
 

Kendinizi yargılayın

Size acı veren her şeye dayanma gücünü yüzleşme cesaretini ve her şeyden önce yaşamın ta kendisini veren yine sevgidir, aşktır. Aşkın size uzanan ellerine bir bakın. Kendinizi görün o ellerde kendinizi dipsiz kuyulara terk etmeyin. Kendinizi yargılamaktan kaçmayın. Kaçmak hiçbir şeye çözüm değil. Her kaçışınız yeni yeni acılar biriktirerek dönüyor ruhunuza. Acılarınız vücudunuzla sınırlı kalsaydı her şey daha kolay olurdu. Oysa içinize işliyor. Bu tahribatın vücudunuza yarattığı fırtınayı dindirebilir misiniz?

Küsmeyin içinizdeki sevgiyi küstürmeyin. Küskünlükler değil mi sizi asıl yaralayan.? Yüzlerinize yalan kokan gülücükler saklamayın. Sevgi yanı başınıza kadar gelmişse ve aldırmamışsanız işte o zaman yalnızsınız.

Ne kötüdür yalnız kalmak. İçinizden birikerek artan yalnızlığın acısını eksik heyecanlarla gidermeye başlarsınız. Bir türlü anlayamazsınız neyin eksik olduğunu. Eksikliğin ürkütücü yüzleşmesinden kaçmak için daha değişik tatlar arar bedeniniz. Ruhunuza yaşattığınızı sandığınız her yeni heyecan bir öncekini aratır olur. Bir gece vakti çıkmaz bir sokakta , devrilmiş çöp bidonlarının arasında bulursunuz kendinizi günün birinde. Ne zamanın, ne yerin önemi kalır. Kaybettiğiniz gülleri çöplerin arasında bulursunuz.



Maskesiz olun

Küçük kaçışlar yaşadığınızı ve böylece kurtulduğunuzu zannederken her seferinde kucağına atlıyorsunuz acıların. Kimse sizi zorlamıyor üstelik, bunu özgür sandığınız iradenizle yapıyorsunuz. Çünkü böylesi daha kolay diye düşünüyorsunuz. Acı çekmektense acını kendisi olmak daha kolay sanıyorsunuz. " o zaman kimse ve hiçbir şey acı veremez, ben acının safında olduğum sürece" diyerek kendinizi kandırıyorsunuz.

Bırakın kandırmaların durgun yalancılığında yüzmeyi. Bir kez, ama en önemlisi son kez yüzleşmenin sarsıcı acısından kaçmayın. Sevginin aşılması güç duvarları arasında sizde yerinizi alın. Tüm benliğiniz, bedeniniz ve ruhunuzla. Tatminsiz sevgi yalanına kanmayın. Yalnızlığınızı, çıplaklığınızı ve hala kalmışsa içinizde henüz küstürmediğiniz svegi pırıltılarını ve tüm gerçekliğinizle kendinizi paylaşın. Sevginin, koşulsuz, ön yargısız, maskesiz, yalansız çıplaklığı
sarsın ruhunuzu.

 

 

 

 



UNUTURSUNDiYE

UNUTURSUNDiYE

UNUTURSUNDiYE 

UNUTURSUNDiYE

UNUTURSUNDiYE

UNUTURSUNDiYE


 

 

 

AŞKA HAYIR DENMEZ

 Aşkı planlayabilir misiniz? Aşık olacağınız zamanı önceden kestirebilir misiniz? Peki aşkınızın kime yöneleceğini? Siz yüreğinizi aşklara kapatırken zaman geçip gidiyor. Elinizde de koca bir hiç kalıyor.

Aşka set çekip, ' Şu aralar aşka ayıracak vaktim yok'' diyenler. İnsanın 'Nasıl yani?'diye sorası geliyor. Aşka vakit ayıramamakta ne demek? Günlük iş planı yapar gibi mi olacak yani? 'Dur önce evi temizleyeyim, ardından işe gideyim, elektrik, su telefon faturalarını yatırayım sonra da aşık olurum' mu diyeceksiniz? Yok böyle bir şey...



Huzur mu? Aşk mı?

Huzurunu bozmak istemeyen insanlar vardır birde... çünkü sarp ve zorludur aşkın yolları. Çok şeyi göze alacaksınızdır kuşkusuz. Aşk sizi darmadağın edebilir. Bütün düzeniniz bütün hayatınız bir anda değişebilir. Uykusuz geceler, iç sıkıntıları, kıskançlıklar, yürek çarpıntıları, göz yaşları ve hiç dinmeyecek bir özlem yapışır yakanıza.

Durup dururken ağlamaya başlarsınız. Hayatın hep komik yanlarıyla ilgilenirken bir alınganlık peydah olur. Her şeye bir anlam yüklemeye , ortaya söylenmiş sözleri üzerinize almaya başlarsınız.

Ya korkular... Uzak kalmaya dayanamazsınız. Bir tek günü bile onsuz geçirmek işkence gibi gelir size. İmkansızlıklar, umutsuzluklar birbiri ardına sıralanıp durur. Aşktan sadece huzur ve zevk bekliyorsanız, yanlış yoldasınız. O zaman mevsimleri bile olmayan bir dünyaya sığınmanız daha iyi olacaktır.

Orada istediğiniz huzuru bulabilirsiniz belki ama ne gülüşünüz tamdır, ne de mutluluğunuz.

Gerçek aşk olayı

Birde gerçek aşkı arayanlar var. Aslında bu aşkı kategorilere ayırmaktan başka bir şey değil. 'Gerçek Aşk' diye bir kavram varsa, ' gerçek olmayan aşk' ' sahte aşk' gibi kavramlarda olmalı. Bir de 'temiz aşk' kategorisi var. Peki 'kirli aşk' nasıl olacak o zaman?

Aşka yüklenen bu sıfatlar aslında insanların taşımaktan hoşlanmadığı sıfatlar. Aşkın gidişatını davranışlar belirlediğinden ' gerçek' yada ' sahte' olanlar işte bu davranışlardır.

Kandırmanın, yalanın, sahtekarlığın, iki yüzlülüğün ve bunların benzeri onlarca sının tek sorumlusu insandır. Ve biz, insanlara konduramadığımız bu sıfatları büyük rahatlıkla aşka yapıştırabiliyoruz. Birini sevebilmenin en önemli koşulu kendini sevebilmektir. Kendini sevmeyen insanların başkasını verecek sevgisi yoktur. Kendini seven insanların da sahtekar iki yüzlü ya da yalancı olabileceğini düşünemiyorum. ' Kötü' diye nitelendirebileceğimiz davranışları rahatlıkla yapabilen insanın kendisini sevmesi mümkün değil.

Aşkın içinde, tutku, özlem, şehvet, hüzün, sevinç ve hatta acıda vardır ama aşkın içinde sahtekarlık, yalancılık, iki yüzlülük girdiği anda o aşk olmaktan çıkar, çirkin bir oyun haline gelir.

İşte bu noktada önemli olan seçimlerimizdir. Yaşadığımız her şeyden biz sorumluyuz çünkü. Elbette aşık olduğumuz kişilik her yönüyle ilk anda tanımamız mümkün değil. Zamanla her davranışı değerlendirme olanağını bulacaksınızdır kuşkusuz. ' aşkın gözü kördür' derler ya bu doğru bir söz değil. Kör olan insandır sadece görmek istediğini görür.

Sonuçta aşkın hayatımıza katacağı şeyleri belirlemek bizim elimizde. Yaşanılan aşk insanın aynası olmalı.

 

Nedir bu aşk?

 Büyük bir kentin hengamesi gibi kulağımızı uğuldatan ve aslında bu gürültüyü çıkarmasından pek de rahatsızlık duymadığımız.

İyi ki varsın dedirten, ama kimi zaman yetersiz kalan...

Emirleri hep kendi veren...

Her defasında sonsuz bir yolculuğa çıktığımızı düşündüren ve yolculukta en fazla

gereken eşyayı evde bıraktığımızı düşündürtecek kadar şüpheli.

Biz daha kapıyı yeni çalıyor diye düşünürken o çoktan içimizde bir yere yerleşmeyi bilecek kadar kurnaz.

Kapıdan kovulsa bacadan girecek kadar inatçı.

Yaşadığımızda bize çok tanıdık gelecek senli benli...

Herkesin yüreğinde, gözünde, içinde, teninde olan...

Sade gibi görünen ama içinden çıkmayacak kadar karışık...

Dudaklarımızı dişletecek kadar çıldırtan ama mükemmel...

Aklımızı karıştıran ama baktıkça hayranlık duyduğumuz bir çift göz...

Dokundukça vazgeçemediğimiz, müptelası olduğumuz bir ten...

Soluk alışımız kadar kısa sürede kanıksadığımız ama yine de bizi sormadan gittiğinde kendimizi kirletilmiş gibi hissetmemize neden olan...

Sadece yıldızların şahit olmasına izin verebileceğimiz kaçamak bir sokak öpüşmesi...

Hep beş dakikası var dememize karşın saatlerce beklemeyi göze aldığımız bir randevu...

Geceleri uyurken yanımızda olduğunu hayal ettiğimiz ve yatağımızda her zaman yer bulabilecek en seçkin misafirimiz...

Yaparken keşfetmekten zevk aldığımız, her parçasını içimize yavaşça sindirdiğimiz ve bütüne ulaştığımızda sonsuz bir keyif duyduğumuz bir puzzle...

Kuralları kendisi koyarken bize karşıdan sırıtan, yaşarken zamanı yetiremediğimiz, geldiğinde sormadığı gibi giderken de bir eyvallah demeyecek kadar dünyalar hakimi...

Öfkemiz, zayıflığımız, şiddetimiz, gücümüz, kahkahamız, gözyaşımız, geçmişimiz, geleceğimiz, yorgunluğumuz, enerjimiz...

Hayatın taa kendisi

AŞK

 

  
 
 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol